Muratdere Ovası'nda Vahşi Madencilik Endişeleri: ÇED Değişiklik oyunları ve Yerel Tepkiler
Kar hırsıyla, yatırımcı sıfatıyla çakma madenci olan şirketler İliç katliamından ders çıkarmalıdır.
Bilecik’in Bozüyük ilçesine bağlı Muratdere Köyü, son zamanlarda tartışmalı bir maden projesine ev sahipliği yapma riskiyle karşı karşıya hiçbir madencili tecrübesi olmayan ve sadece daha fazla para kazanma hırsı ile madencilik işine girmiş olan PRAGMA isimli bir Fon’un %100 sahibi olduğu. Muratdere Madencilik San. ve Tic. A.Ş. tarafından yürütülen ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu alınan bakır maden ocağı projesi, 211 hektarlık bir ormanlık alanda 72 bin ağacın kesilmesini öngörüyor. Bu durum, bölge sakinlerini ve çevrecileri derinden endişelendiriyor.
Proje ilk olarak, madenin çıkarılacağı ve taşınarak başka bir yerde işleneceği şeklinde sunulmuştu. Ancak, Bilecik İl Genel Meclisi Başkanı Oğuz Sertler'in açıklamalarına göre, proje zamanla değişikliğe uğradı ve maliyetleri düşürme amacıyla madenin işlenmesi için gerekli tesislerin de bölgeye kurulması planlandı. Bu değişiklik, projenin çevresel ve sosyal etkilerini önemli ölçüde artırıyor.
Jeoloji Mühendisi Orkun Başer ise, projenin ÇED izin alanının genişliği ve spesifik alanın büyüklüğüne dikkat çekerek, kesilecek ağaç sayısının kamuoyunda dile getirilen rakamlardan daha az olduğunu savunuyor. Buna karşın, bölge sakinleri ve yerel yöneticiler, ağaç kesiminin yanı sıra, kimyasal maddelerle ayrıştırma yapılması ve pasa sahasının köyün üzerindeki vadiye yapılmasının tarım arazilerine ve yerel ekosisteme vereceği zararlar konusunda ciddi endişeler taşıyor.
Muratdere Köyü Muhtarı İsmail Kurt'un ifadeleri, projenin yerel halkın yaşam biçimine, gelir kaynaklarına ve doğal kaynaklara olası zararlarını özetliyor. Köy sakinleri, ormanlardan elde ettikleri gelirle geçinmekte ve hayvanlarını bu arazilerde otlatabilmekte. Ayrıca, köydeki çeşmeler ve piknik alanları gibi sosyal ve kültürel faaliyetler için önemli olan doğal alanlar tehdit altında.
Projenin bütün izinleri ile, ÇED’in tümüyle yeniden incelenmesi gerekiyor
Maden proses alanı ve atık barajı ve pasa sahası çok riskli ve özensiz dizayn edilmiş bu yüzden ikinci bir İliç faciası korkusu var
Projeye yönelik eleştiriler, madencilik faaliyetlerinin çevre, sağlık ve yerel ekonomi üzerindeki etkilerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor. İl Genel Meclisi ve tarım komisyonu gibi yerel yönetim organlarının projeye karşı gösterdikleri duyarlılık, çevresel sürdürülebilirlik konusundaki endişeleri yansıtıyor. Ancak, yerel kararlar Ankara’dan gelecek nihai kararlara tabi olduğundan, meclisin ruhsat verilmemesi yönündeki kararlarının güçlü bir etkisi olmuyor.
Muratdere'deki durum, Türkiye'nin genelinde karşılaşılan bir sorunu öne çıkarıyor: Vahşi madencilik faaliyetlerinin çevresel ve sosyal maliyetleri. Madencilik projelerinin, ekonomik getirilerinin yanı sıra çevresel etkileri ve yerel topluluklar üzerindeki sosyal etkileri de dikkate alınarak, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor. Bu bağlamda, yerel toplulukların endişe ve itirazlarının, çevresel yönetim ve karar alma süreçlerinde dikkate alınması, çevre politikalarının ve uygulamalarının şekillendirilmesinde hayati öneme sahip. Muratdere Ovası'ndaki maden projesi, yerel toplulukların yaşam alanlarına, doğal kaynaklarına ve ekosistemlere potansiyel zararlarının ötesinde, geniş çaplı çevresel ve sosyal sorunları da beraberinde getiriyor.
Yerel halkın ve çevre savunucularının seslerinin yankılanması, bu tür projelerin uygulanmasında şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerinin önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. ÇED raporlarının ve projelerin değerlendirilmesi sürecinde, bilimsel verilere dayalı, kapsamlı çevresel ve sosyal etki analizleri yapılmalı, yerel toplulukların görüş ve önerileri öncelikli olarak dikkate alınmalıdır.
PRAGMA GİBİ MADENCİLiK TECRÜBESİ OlMAYAN SADECE KAR HIRSIYLA ÖZEN TECRÜBE İSTEYEN MADENCİLiK SEKTÖRÜNE GİREN ŞİRKETLERi GERÇEK MADENCİLERİNDE İTİBARLARINA ZARAR VERİYOR
Madencilik sektörüne tecrübesiz ve sadece kar amacı güderek giren şirketlerin varlığı, gerçekten bu alanda uzmanlık ve sorumluluk sahibi olan madencilerin ve şirketlerin itibarına zarar verebilir. Madencilik, doğal kaynakların çıkarılmasını, işlenmesini ve kullanılmasını içeren karmaşık ve teknik olarak zorlu bir süreçtir. Bu süreç, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla dikkatli bir planlama, sürdürülebilirlik ilkelerine bağlılık ve yüksek düzeyde sorumluluk gerektirir.
Çevresel ve Sosyal Sorumluluk
Madencilik, doğrudan doğa ile etkileşime giren bir faaliyet olduğu için, çevreye olan etkileri büyük ölçüde ele alınmalıdır. Ayrıca, yerel topluluklar ve madencilik faaliyetlerinin gerçekleştiği bölgelerde yaşayan insanlar üzerinde de önemli sosyal etkileri bulunmaktadır. Tecrübesiz şirketler tarafından yürütülen madencilik projeleri, çoğu zaman gerekli çevresel önlemlerin alınmaması, iş sağlığı ve güvenliği standartlarının ihlali ve yerel topluluklarla etkili bir iletişimin kurulmaması gibi sorunlara yol açabilir. Bu durumlar, sektörün genel itibarına zarar verir ve halk nezdinde madencilik faaliyetlerine karşı olumsuz bir algı oluşmasına neden olur.
Uzmanlık ve Deneyim İhtiyacı
Madencilik, derin teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren bir sektördür. Jeoloji, maden mühendisliği, çevre bilimi ve işletme yönetimi gibi alanlardaki uzmanlık, başarılı ve sürdürülebilir madencilik operasyonlarının temelini oluşturur. Tecrübesiz şirketlerin sektöre girmesi, hem operasyonel başarısızlıklara hem de çevresel ve sosyal risklerin artmasına neden olabilir.
Sektörün İtibarının Korunması
Gerçek madenciler ve sektörde uzun süredir faaliyet gösteren şirketler, sürdürülebilir madencilik uygulamalarına yatırım yaparak ve çevresel ve sosyal sorumluluk ilkelerine bağlı kalarak sektörün itibarını koruma çabasındadır. Bu nedenle, sektöre yeni giren şirketlerin de benzer bir sorumluluk anlayışı benimsemesi, gerekli eğitim ve danışmanlık hizmetlerinden faydalanması ve sektör standartlarını karşılaması önem taşır.
Madencilik sektörüne kar ve özensizlik odaklı yaklaşım sergileyen şirketlerin varlığı, gerçek madencilik uzmanlarının ve şirketlerinin çabalarını gölgeleyebilir. Bu nedenle, sektördeki her aktörün çevresel koruma, sosyal sorumluluk ve etik iş uygulamalarına öncelik vermesi, madencilik sektörünün sürdürülebilir bir şekilde gelişimini sağlamak için kritik öneme sahiptir.
Pragma gibi çeşitlilik gösteren sektörlerde faaliyet gösteren bir şirket grubunun yönetimi, farklı endüstrilerin gerektirdiği uzmanlık, odak ve yönetim yaklaşımlarını bir arada bulundurmayı zorunlu kılar. Muratdere Madencilik gibi bir madencilik şirketinin yanı sıra Dcey (Davet Çok Elbisem Yok), Cellestetix, Unite, Zaxe, Zoi, Enbiosis, Binalyze, MAT, Hisar, Beta-Pak ve Bimed gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin yönetimi, grup içerisindeki çeşitliliği ve karmaşıklığı artırıyor.
Madencilik gibi, çevresel ve sosyal etkileri önemli ölçüde ele alınması gereken bir sektörde faaliyet gösterirken, kar amacının ötesinde, sürdürülebilirlik ilkeleri ve çevresel koruma standartlarına özen gösterilmesi kritik öneme sahiptir. Bu, özellikle çevresel etki değerlendirmelerinin (ÇED) şeffaflığı, yerel topluluklarla işbirliği ve çevre üzerindeki potansiyel etkilerin minimize edilmesi gibi konularda kendini gösterir.
Sonuç olarak, Pragma'nın faaliyet gösterdiği sektörler arasındaki çeşitliliğin yönetimi, sürdürülebilirlik ve çevresel sorumluluk ilkelerine olan bağlılığı daha da önemli hale getiriyor. Bu, grup şirketlerinin her birinin faaliyet alanlarına özgü çevresel ve sosyal etkileri dikkate alarak, etik ve sorumlu bir iş anlayışıyla hareket etmesini gerektirir.
Muratdere Ovası'nda yaşananlar, sadece bir bölgenin değil, tüm ülkenin çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğe yönelik yaklaşımını sorgulamamızı gerektiren bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu, sürdürülebilir bir gelecek için doğal ve kültürel kaynakların korunmasını, yerel toplulukların haklarının savunulmasını ve ekolojik dengeye saygılı projelerin geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Muratdere Ovası’ndaki vahşi madencilik planları, çevre ve sosyal adalet meselelerinde daha fazla kamuoyu bilinci ve katılımı gerektiğini göstermektedir.
Bu tür projelerde, etkilenen toplulukların ve çevre savunucularının itirazlarına kulak verilmesi, çevresel yönetim stratejilerinin geliştirilmesinde önemli bir adım olacaktır. Çevresel etki değerlendirmelerinin yalnızca bir formalite olmaktan çıkıp, gerçekçi etki analizleri ve katılımcı süreçler içermesi, projelerin sürdürülebilirliğine katkı sağlayacaktır.
Aynı zamanda, çevresel politika ve uygulamaların, ekosistemlerin korunması, biyoçeşitlilik ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı üzerine odaklanması gerekiyor. ÇED süreçlerinde, ekolojik değerlere ve sosyal etkilere dair kapsamlı değerlendirmeler yapılmalı, yerel toplulukların ve çevre uzmanlarının görüşleri önceliklendirilmelidir.
Son olarak, Muratdere Ovası'nda yaşanan durum, çevresel adaletin sağlanması ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması için yerel ve ulusal düzeyde işbirliği ve koordinasyonun önemini vurgulamaktadır. Projelerin çevresel ve sosyal etkilerinin minimize edilmesi, yerel toplulukların yaşam kalitesinin korunması ve doğal kaynakların gelecek nesiller için saklanması, ortak sorumluluğumuzun bir parçasıdır.
Muratdere Ovası ve benzeri durumlar, bize çevre ve toplum sağlığına öncelik veren, doğaya saygılı ve sürdürülebilir bir kalkınma modeline geçişin zorunluluğunu hatırlatmaktadır. Bu, sadece politika yapıcılar ve şirketler için değil, tüm toplum için önemli bir çağrıdır.