Prof Dr Mustafa Topaloğlu Yeni Maden Kanununa Ve Maden Hukuku Yargılanmasına İlişkin Değerlendirmelerde bulundu

Prof Dr Mustafa Topaloğlu Yeni Maden Kanununa Ve Maden Hukuku Yargılanmasına İlişkin Değerlendirmelerde bulundu

Prof Dr Mustafa Topaloğlu yazdığı makalelerde yeni maden kanunu ve Maden hukuku yargılanmasına ilişkin detaylı bir  açıklamada bulunmuştur.Makalede yapmış olduğu açıklamaları sizler için Konu başlıkları olarak özetledik. 

Yeni Maden Kanunu'nun hazırlanmasında dikkat edilmesi gereken ilkeleri ele alırken, mevcut 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun değiştirilme nedenlerine odaklanmaktadır. 3213 Sayılı Kanun, 1985 yılında yürürlüğe girmiş ve madencilik faaliyetlerine hız, yön ve verimlilik getirme amacı taşımıştır. Ayrıca, yükümlülüklerin azaltılması, vatandaş beyanına güven ilkesi ve madencilik fonu gibi önemli değişiklikler içermiştir.

Ancak 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun ideal felsefesi uygulamada tam olarak başarılı olmamıştır. Kanunun metinlerindeki eksiklikler, uzun maddelerin oluşturulmasına ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddelere neden olmuştur. Ayrıca, yeni çözümler yetersizdir ve bazı maddeler basit tepki niteliğindedir.

Bu metinde, yeni bir Maden Kanunu hazırlanması gerektiği ve kamusal ve özel sektör arasındaki uzlaşmayı sağlayan temel felsefenin kanun metnine yansıtılması gerektiği belirtilmektedir.

Yeni Maden Kanunu, madencilik sektörünü düzenleyen temel bir kanun olarak kabul edilmekte ve ilgili hukuk dalları ile uyum içinde olmalıdır. Kanun, kamu ve özel sektörün uzlaşmasını yansıtmalı ve maden hukukunun ruhunu yansıtmalıdır.

Maden hukuku tarihinde, devletin madenleri kamusal mülkiyetine uygun olarak düzenleme ve özel sektörün madencilik yatırımlarına özendirilmesi arasındaki mücadeleyi yansıtmalıdır. 

 

Türkiye'de 1950-1990 dönemi arasında madencilik yasalarında yapılan değişiklikler, madencilik sektöründe kamusal ve özel sektör arasındaki mücadeleyi yansıtmaktadır. Özellikle 1954 yılında Türkiye'nin özel sektörü madenciliği teşvik etme tercihi yapması, bu mücadelenin bir sonucudur.

Maden kanunlarının oluşturulmasında üç önemli ilke vardır: Kanunun genel, objektif ve soyut temel ilkeler içermesi gerekir. Yeni bir maden kanunu oluştururken mevcut sorunları ele alarak tepki niteliğinde bir kanun yapmaktan kaçınılmalıdır. Aynı zamanda çevresel etkileri olan madencilik faaliyetlerine karşı toplumsal tepkiyi azaltmak ve halkın görüşlerini almak önemlidir, ancak temel felsefelerden sapmamak gerekir.

Ruhsat güvencesi, maden kanunlarının temel ilkelerinden biridir. Maden arama ve işletme hakları güçlü bir koruma sağlamalıdır. Ruhsat iptalleri ve durdurulmaları istisnai olmalıdır ve tazminatlar gerçek zararı karşılamalıdır. Maden ruhsatlarındaki haklara saygı gösterilmeli ve ruhsat temditleri dahil kazanılmış haklar korunmalıdır.

Özel koruma alanları madencilik faaliyetlerine kısıtlama getirebilir, ancak bu kısıtlamalar önceden ilan edilmeli ve maden işletme ruhsatlarına kısıtlama getirilmemelidir.  

Madencilik sektörü, kamu yararı ve kamu hizmeti niteliği taşır. Anayasa Mahkemesi'nin 21.06.1979 tarihli kararına göre, doğal kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, madenlerin aranması ve işletilmesi devlete aittir. Bu, Anayasa'nın sosyal içeriğini yansıtan önemli bir hükümdür.

Madenlerin hukuksal niteliği açısından, bu işlemlerin kamusal bir hizmet olduğu vurgulanır. Özel sektörün madenleri arama ve işletme yetkisi, devletin iznine ve yönetimsel bir sözleşmeye bağlıdır.

6309 sayılı Maden Yasası, özel sektöre madencilik faaliyetlerinde yer alma fırsatı sunar, ancak devletin denetimi altında gerçekleşir. Devlete, izni geri alma ve sözleşmeyi sonlandırma yetkisi verilir.

Madenciliğin zaten kamu yararına hizmet edeceği bir iş olduğu için kanunun amacı açıkça belirtilmeli ve gereksiz düzenlemelerden kaçınılmalıdır.

Maden haklarının kolayca devredilebilmesi ve rehin/ipotek işlemlerine konu olabilmesi, madencilik sektörüne yatırım yapan şirketlerin finans sorunlarını çözme yeteneğini artırır. Bu aynı zamanda ticari işlemleri hızlandırır ve rüşvet olaylarını azaltır.

Maden işletmelerinin işlemleri, idarenin yetkisinin kaldırılması ve tüm işlemlerin doğrudan mahkeme kararıyla yapılmasını gerektirebilir. Bu, madencilik sektörü için istikrarlı bir hukuki çerçeve oluşturabilir.

Dünya genelinde madencilik projelerinin mali rejimleri, her olay için ayrı yatırım anlaşmalarının yapılmasından vazgeçilerek, yasalarda belirlenen açık bir mali rejime doğru kaymaktadır. İyi bir mali rejim, madencilik yatırımlarını caydırmadan tüm mali yükleri açık ve net bir şekilde belirler.

Maden haklarının güvencesi, madencilik işletmelerinin kolayca devredilebilmesi ve rehin/ipotek işlemlerine konu olabilmesi açısından önemlidir. Bu, yatırımcılara finansal esneklik sağlar.

Türkiye'deki maden hakkı uygulamaları özellikle devlet hakkının hesaplanma yöntemi açısından eleştirilmektedir. Yatırımcılar açısından adil bir sistem oluşturmak önemlidir. Ayrıca, satış bedeli yerine brüt satış bedelinin kullanılması düşünülmektedir.

Devlet hakkı oranlarının, kar oranına göre aşamalı bir şekilde belirlenmesi önerilmektedir. Kar oranı arttıkça devlet hakkı oranı da artmalıdır. Bu uygulama, madencilik işletmelerinin yatırım maliyetlerini dikkate alır.

Maden sahalarına erişim, madencilik sektörünün önemli bir sorunudur. Bu, maden hukuku ve taşınmaz hukukunun düzenlemesine göre ülkeden ülkeye değişiklik gösterir.aden hukukundaki iki temel sistemin (accretion sistemi ve devlet hakimiyeti sistemi) ve bu sistemlerin dünya genelindeki uygulanışına dair açıklamalar

maden hukukundaki iki temel sistemin (accretion sistemi ve devlet hakimiyeti sistemi) ve bu sistemlerin dünya genelindeki uygulanışına dair açıklamalara yer verilmektedir. İşte bu iki sistemin özellikleri ve uygulanışı hakkında bazı önemli noktalar:

Accretion (Birleşme) Sistemi: Bu sistem, madenlerin bulunduğu arazi ile aynı sahibe ait olduğunu kabul eder. Yani arazi sahibi, aynı zamanda madenin sahibi olarak kabul edilir. Bu sistem ABD, Kanada ve Avustralya gibi ortak hukuk sistemine sahip ülkelerde yaygındır.

Devlet Hakimiyeti (Dominalite) Sistemi: Bu sistemde, madenlerin bulunduğu arazi ile sahiplikle ilgisi yoktur ve madenler devlete aittir. Devlet, madenleri işletme yetkisi tanır. Bu sistem, Kıta Avrupası ülkeleri ve Güney Amerika'da kullanılmaktadır.

Maden hakları ile özellikle taşınmaz mülkiyeti ilişkilendirilebilir. Ayrı bir medeni hukuka sahip ülkelerde madenler taşınmaz mülkiyet hakkına benzer şekilde kabul edilebilir.

Madenler, çoğu zaman sahipsiz ve yüksek rakımlı alanlarda bulunduğundan arazi sahipleri ile maden imtiyaz sahipleri arasında sorunlar yaşanmaz. Ancak tarım alanları veya özel mülkiyet alanları gibi yerlerde bu iki hak sahibi arasında çatışma olabilir. Bu tür durumlarda madencilik kamusal yarar olarak kabul edilebilir ve kamu yararı kararı alınarak sorunlar çözülmeye çalışılır.

Maden haklarının ve maden imtiyazlarının güçlendirilmesi, maden kadastrosunun tamamlanması ve maden imtiyaz sınırlarının net bir şekilde belirlenmesi önemlidir.

Maden hakları, madenin çıkarılması ve üretilmesi için sahibine tekelci yetkiler tanır, ancak arazi kullanımına hak tanımaz. Özellikle özel mülk sahibi ile anlaşmalar yapılmazsa kamu yararı kararı veya kamulaştırma süreci devreye girebilir. 

Maden İdaresi Oluşturulmalıdır: Maden hukuku uygulamalarını koordine etmek için ayrı bir maden bakanlığı veya maden idaresi kurulması önerilmektedir. Bu, madencilik izinlerini verme ve düzenleyici işlemleri etkili bir şekilde yönetme amacını taşır.

Yerinden Yönetim İlkesi: Özellikle gelişmekte olan ülkelerde maden idaresinin yerinden yönetim ilkesine göre yapılandırılması önerilmektedir. Bu, maden işletmelerinin bulunduğu yerel idarelere daha fazla yetki ve sorumluluk vererek, bu bölgelere daha fazla söz hakkı ve gelir payı sağlar.

Yerel İdarelerin Güçlendirilmesi: Maden işletmelerinden elde edilen gelirin yerel idarelere aktarımı, maden işletmeleri tarafından yerel idarenin daha fazla gelir elde etmesine izin verilmesi gibi önlemlerle yerel idarelerin güçlendirilmesi önerilmektedir.

Kamu Yararı Denetlemesi: Maden işletmelerinin faaliyetlerinin kamu yararına uygun olup olmadığını denetlemek için bazen maden idareleri tarafından belgelere ve raporlara başvurulur. Ancak, bu denetimlerin her zaman ideal bir şekilde gerçekleşmediği ve yolsuzluğa yol açabileceği belirtilmektedir.

Maden İdaresinin Ticari Müdahaleleri: Maden işletmeleri, bazen maden idarelerinin ticari ve karar alma süreçlerine müdahalelerine tabi tutulurlar. İdareler, işletmelerden yıllık işletme projeleri ve faaliyet raporları gibi belgeler sunmalarını isterler ve bu belgeleri kamu yararına göre değerlendirirler.

Kamu Yararı Denetlemesinin Güvence Altına Alınması: Kamu yararı denetlemesinin hukuki açıdan ideal bir şekilde gerçekleşmediği ve kötüye kullanılabileceği belirtilmektedir. Bu nedenle, bu tür denetlemelere ilişkin güvencelerin artırılması ve etik kuralların uygulanması gerektiği ifade edilmektedir. 

Değerlendirme Sürecinin Kısalması: Maden izinlerinin alınması ve değerlendirme süreçlerinin hızlandırılması gerektiği vurgulanmaktadır. Yatırım yapan firmaların süreçleri önceden tahmin edebilmesi ve belirsizliklerin önlenmesi için süreçlerin kısa ve belirli olması önemlidir.

Tahkimin İşlerlik Kazandırılması: Maden hukuku uyuşmazlıklarının çözümünde tahkim yolunun etkin hale getirilmesi önerilmektedir. Bu, tarafsız bir yargı organı nezdinde başvuru hakkının tanınması ve uluslararası tahkim kurumlarına başvurulması gerektiğini ifade eder.

Maden İhtisas Mahkemeleri Kurulması: Maden hukukuna ilişkin tüm uyuşmazlıkların yalnızca bir mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması gerektiği önerilmektedir. Bu mahkemelerin uzman hâkimlerden oluşması ve madencilik konularına özgü özel usul hükümleri içermesi gerektiği ifade edilmektedir.

Maden Sektörünün Ekonomik Önemi: Maden sektörünün Türkiye ekonomisi için büyük bir öneme sahip olduğu vurgulanmaktadır. Yarattığı gelir ve istihdam açısından kritik bir sektördür.

Uyuşmazlıkların Özel Teknik Bilgi Gerektirmesi: Maden hukuku uyuşmazlıklarının çözümü için özel teknik bilgi gerektiği ve bu hukuk dalının iyi anlaşılması gerektiği belirtilmektedir.

Maden İhtisas İdare Mahkemeleri: Madenle ilgili uyuşmazlıkların özel uzmanlık gerektirdiği ve idari işlemlerin çözümünde maden ihtisas idare mahkemelerinin gerekliliği vurgulanmaktadır. 

Bu metinde maden hukuku ve bu hukuk dalında ortaya çıkabilecek hukuki uyuşmazlıkların çözümü için önerilen bazı çözüm yolları ve düzenlemeler ele alınmaktadır. İşte metinden çıkarılabilecek bazı ana noktalar:

Hukuki Uyuşmazlıkların Uzmanlaşmış Mahkemelerde Çözülmesi: Maden hukukuna ilişkin hukuki uyuşmazlıkların çözümü için özel mahkemelerin kurulması önerilmektedir. Bu mahkemelerin maden hukukuna ve sektörüne özgü uzmanlık geliştirmesi ve bu tür uyuşmazlıkları çözme kapasitesine sahip olması hedeflenmektedir.

Tahkim ve Arabuluculuk: Maden hukuku uyuşmazlıklarının çözümünde tahkim ve arabuluculuk yöntemlerinin kullanılması önerilmektedir. Özellikle büyük ticari uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

İdari ve Vergi Mahkemeleri: Maden hukukundan kaynaklanan idari ve vergi uyuşmazlıklarının çözümünde uzmanlaşmış mahkemelerin oluşturulması gerektiği belirtilmektedir. Bu mahkemelerin maden hukuku konularına özel bir bakış açısıyla yaklaşması hedeflenmektedir.

Maden Hukukunun Modernleştirilmesi: Maden hukukunun, küresel hukuk eğilimlerinden, karşılaştırmalı hukuktan ve ülke gerçeklerinden yararlanarak modernleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yeni bir maden kanunu tasarlanırken, sektöre cazip olacak bir temel felsefe ve çerçeve oluşturulması önerilmektedir.

Uygulayıcıların Eğitimi: Maden hukuku ile ilgilenen hakimler, avukatlar ve diğer uygulayıcıların maden hukukunun temel gereksinimlerini anlamalarını sağlamak için eğitilmelerinin önemine dikkat çekilmektedir.

Bölgesel İhtisas Mahkemeleri: Maden yoğunluğunun yüksek olduğu bölgelerde maden hukuku uyuşmazlıkları ile ilgilenmek üzere özel ihtisas mahkemelerinin kurulmasının yararlı olacağı belirtilmektedir.